27 Nisan 2008 Pazar

Telifsel

"Aslında hepimiz birer elma gurduyuz"

"Eylülcülük"

cümle ve akımı, şahsıma ait olup; kullananı lanetlediğimi belirtmek isterim.

Allah belanızı versin, güzel insanlar.


Ayrıca netlok gümüşse, feysbuk altındır.

Ayrıca 2, sakla emesen kayıtlarını, gelir vakti.

Ayrıcalık, açma cıbıldak kamera, düşersin 89.com'lara.

Tıklama 250kontörbedava.com'lara, girmesin vürüs makinana.

5 Nisan 2008 Cumartesi

Şarap

Şarap kadar eski bir başka içki var mıdır, bilmiyorum. Şarabın tarihi Eski Ahit’in yazıldığı dönemlere kadar gider. Neşideler Neşidesi’nin o âşıkane dizelerinden birinde, “Senin aşkınla şarap bile boy ölçüşemez...” diye buyurulmuştur. Tekvin Kitabı’nda, Nuh’un şarap içip sarhoş olduğundan söz edilir. Eski Yunan’da yazılmış birçok metinden, şarabın suyla karıştırılarak içildiğini öğreniriz. Su katılmadan içilen şarabın taşkınlıklara yol açacağı söylenir. Homeros’un İlyada’sında, şarabı, içmeden önce kardıklarını okuruz. Denizin rengini “şarap koyusu” diye betimler Homeros: “Fırtına şarap rengi denizi birbirine kattığında, / dümenci aklıyla yön verir gemisine...” Priamos’un sarayında, yemek vakti hizmetçiler küçük masalar getirip konukların önüne koyarlar; kızartılıp doğranmış etler tahta ya da madenden tabaklarda getirilmeden, masa üstüne sepetle ekmek ve şarapla dolu bir tas konur. Eski Yunan kentlerinde şarap tahta fıçılarda, keçi derisinden yapılmış tulumlarda ya da toprak amforalarda saklanır, hava almasını önlemek için ağzı yağlı bezlerle kapatılır.
Eski Yunan’da, şarabın, su katılmadan içildiğinde taşkınlıklara yol açacağı söylenmiştir ama, eski komedyanın en büyük yazarlarından Aristophanes, “Çabuk, bir tas şarap getirin bana,” demiştir, “aklımı ıslatayım da, akıllıca bir şey söyleyeyim...” Demek, şarap aşk gibidir; adamın aklını başından da alır, aklını başına da getirir. Dönemin ozanlarından Anakharsis, bir şarap uzmanı gibi konuşur: “Asmada üç çeşit üzüm yetişir: Biri zevk verir, biri sarhoş eder, biri de nefret doğurur...” Hangi üzümün şarabını içtiğini bilmiyoruz, ama çok sonraları Shakespeare, “Ey, şarabın görünmez ruhu! Adın sanın / yok madem, bundan böyle İblis olsun adın!” dizelerini düşecektir.
“Tanrı, insanoğluna, şaraptan daha yetkin, şaraptan daha değerli bir şey bağışlamamıştır,” diyen Platon’dan yüzyıllar, yüzyıllar sonra, Fransa kralı XIII. Louis’nin başbakanı Richelieu, “Tanrı içmeyi yasaklayacak olsaydı, şarabı bu kadar güzel yapar mıydı?” diye soracaktır. Evet, kimileri şarabı tanrısal sayar; ama Victor Hugo’ya bakarsanız, insanoğlunun tanrısal bir yaratısıdır şarap: “Tanrı yalnızca suyu yarattı, ama insan şarabı yarattı...”
Romalıların da, iklimin uygun olduğu her yerde üzüm yetiştirdiklerini biliyoruz. Belki de, gerçeği bulmak için! Bilgin Plinius, boşuna mı demiş: “Gerçek şaraptadır...” Bu sözde bir gerçek payı olsa gerek ki, çok sonraki bir çağda, bambaşka bir coğrafyada Ömer Hayyam, Plinius’un bu yalın deyişini dizelere dökmüş: “Sabah doldu göklere mavi mavi; / Doldur, ışık döker gibi, kâseyi! / Acı olmasına acıdır şarap: / Ama gerçek acıdır demezler mi?” Define Adası’nın yazarı Robert Louis Stevenson, Ömer Hayyam okumuş muydu, bilmiyorum, ama o şarabı şiirin kendisi olarak görür: “Şarap, şişedeki şiirdir...”
Şarap, Babil’in Asma Bahçeleri’nden Nuh’un Bağı’na, Dionysos ayinlerinden bağbozumu şenliklerine, destansı öykülerden Hıristiyan mitologyasına, binlerce yıldır insanoğlunun gerçek ve düşsel yaşamının eşlikçisi. Yalnız sözlü ya da yazılı söylemde de değil; Pompei evlerinin duvar resimlerinde, katedral vitraylarında, kilise mozaiklerinde, eski ustaların tablolarında, duvar halılarındaki betimlerde, Doğu’nun minyatürlerinde hep yansımasını bulmuş. Yazarlar, ozanlar, ressamlar, düşünürler, şaraptan söz ederken insanı tarif etmeye çalışmışlar biraz da.
Şarap, insanlık tarihinde olduğu gibi günümüzde de başlı başına bir kültür alanı, kültürün her iki anlamında da. Yalnızca bir yeme içme tarzı değil, yanı sıra bir yaşama biçimini de getiren uçsuz bucaksız bir dünya. Hemingway’in bir sözü bana çok yakın geliyor: “Avrupa’da şarap bizim için yemek kadar sağlıklı ve olağan bir şeydi; bize mutluluk, zevk ve keyif verirdi. Şarap içmek, bir züppelik ve seçkinlik belirtisi olmadığı gibi, bir tapınma da değildi; yemek yemek kadar doğal bir şeydi...”
“Şarap ve Sanat”a ayırdığımız bu sayıda, şarabın ve insanın çeşitli hallerini bulacaksınız. Herkes kendi damağına göre bir tat alacaktır. Fransızların dediği gibi, “Krallara Bourgogne, düşeslere Champagne, beylere Claret...”

Celal ÜSTER

http://www.pdergisi.com/turkce/sunu40.htm

26 Mart 2008 Çarşamba

Atatürk ile Çocuğun Türkiye Durum Değerlendirmesi

Birazdan izleyeceğiniz saydamın (slaytın) gerçekliği hem tarafımca, hem de gerekli belge ve dökümanlarca istenenlere kanıtlanabilir:

Buraya tıklayarak izleyebilir ya da indirebilirsiniz